RAMAZAN AYI HATIRALARIM VE ESKİ ZAMANLARDA SAHURDA TÖMBEK ÇALINMASI
Ramazan ayında Alpsarı köyümüzde oruç ekin biçme zamanına denk geldiği günlerdi bizlerde çocuktuk 12-13 yaşlarında ya vardık ya yoktuk, tamda hatırlayamıyorum. Yani küçüktük bunu biliyorum. Hasat zamanıydı, eskiden tarla ile köy arasına ulaşım at arabalarla, merkeplerle yapılıyordu, kimi zamanda yaya gidilip geliniyordu evdekiler bizleri ya tırmık çekme işleri yapıyorduk, ya getir götür işleri ile uğraşıyorduk, o gibi işlerde kullanıyorlardı. Ramazan dolayısıyla da hem de oruç tutuyorduk öğlen sıcağında dere kenarında ağaç altında gölgeleniyorduk, sıcak geçmesin diye de çayda kafaları yıkıyorduk, ferahlıyorduk, akşam olmak bilmiyordu günler çok uzundu, bazen hevesleniyoruz tarlada zaman geçmesi için tırpanları elimize alıyorduk deneme yapıyorduk ekinleri biçerken sanki tırpan bıçağına bir şey olacak diye de korkuyorduk, ha oluyor ha gayret diye büyüklerimiz korkmayın ahenkle savurun ama birbirinize de fazla yaklaşmayın diye sesleniyorlardı. Ekini bizler karışık düzende biçiyorduk onlar isi ayaklarına ayak yapıp biçiyorlardı büyüklerimizin biçtiği tutam tutam oluyordu, bizlerde böyle biçmek istiyoruz dediysekte önce tırpan tutup sallamayı öğrenin diye gülüyorlardı. Kalabalıktık, kardeşler, eşleri, kardeş çocukları hep köydeydik, işler için yardıma gelmiştik birden işlerin içerisinde kendimizi bulduk, kimi ekin tarlalarına kimide bahçelere gidiyorduk herkes imece bir biçimde çalışıyorduk. O sene ekin tarlası şuan barajın olduğu bölgedeydi, yüksekçe tepenin üzerindeydi, rüzgar estimi serinlerdik. Sıcak esse de, köy önlerinde ise bahçelerde domates, biber, salatalık, fasulye, patates gibi mahsullerde olurdu. Bahçelere de kadınlar, kızlar giderlerdi yorucu günün ardından Akşama doğru herkes eve gelirdi, eve gelirken herkes bir eşya alırdı, bizlere düşen eşyalar anadut, tırmık gibi aletleri bize verirlerdi, tırpanı vermezlerdi, çok hareketli olduğumuzdan yolda giderken şaka yaptığımızdan bir sakatlık olmasın diye bizlere çocuklara vermezlerdi. Herkes yorgun argın eve atarlar kendilerini kimileri zaman daraldı mı der; kimileri ise saat kaç, kaç dakika kaldı gibisine söylenirlerdi, sorarlardı.3-4 sofra hazırlanırdı, herkes yaşıtının bulunduğu sofraya diz kurarak veya bağdaş oturarak yerini alırdı. Bizler hep Tayahmet dedemin yanına otururduk, kendisi çağırırdı Seyfullah - Ahmet yanıma gelin diye seslenirdi, hemen bulunduğumuz sofradan kalkar Tayahmet dedemin bulunduğu sofraya giderdik yanına kıvrılıp otururduk, sıkışırdık, eskiden herkese ayrı tabak yok ortada büyük bir çorba kasesi, yemekler büyük kaplarda gelirdi, çalardık kaşığı çorbaya hani dibide ne tatlı olurdu, üzerine peynirde ekilince, kapışığınan yenirdi yemekler, yine bir ramazan günü yoğun çalışıyorduk, şuan Kayseri’ de bulunan Hasan ÇELİKEL enişte bir buz gibi su olsa da dedi. Demek ki yanmış yüreği, Eşi Ayşe teyzem ise ne yapacaksın su içip orucunu mu bozacaksın 61 i yersin bak diye söylenirken rahmetli Babam İsmail YAKAR elinde eşyalar ile Çankırı’ dan tarlaya çıkageldi. Yükü de ağırdı, yardım edelim dedik ben ve Seyfullah ağır olduğu için kendisi taşımak istedi 5-10 metre sonra üç ağaçtan gölgelik yaptığımız yere geldi ve oraya eşyaları koydu. büyük bir termosa buz koymuş köye gelinceye kadar su buz gibi olmuş, köye gidecektim dediler araçtakiler sizinkiler az ötede çalışıyorlar deyince Araçtakiler bizde o tarafa gidiyoruz istersen senide götürelim demişler. Hasan eniştemde ya bacanak getirdiğin soğuk su ile bir yüzümü yıkayayım dedi. Annem eniştem de az önce buzlu bir su olsa da yüzümü yıkasam serinlesem diyordu demesine söz bitmeden sen çıkageldin dedi. Rahmetli babam ya bacanak bak sana karpuzda aldım. Akşama yeriz serin serin diye gülüştüler. Hani karpuzda yeni yeni çıkmış köye de yeni gelmeye başlamıştı. İşlerin çokluğundan Çankırı’ ya alış-verişe gidemiyorduk yağmur gelmeden, afat olmadan mahsulü yerine koymak istiyorduk, O gün babam gelmişti çuvallar dolusu malzemeler ile o gün ki işleri yoluna koyduk yapılacak işler de azaldı babamın getirdiği eşyaları merkebe yüklediler. Bugün merkebe binemeyecektik yükü çoktu, köydeki eve doğru yola çıktık, konuşacak çok şey vardı. Babam ile hasret gidermek neler yaptığımızı anlatmak istiyorduk, ama herkesin ağzı kurumuş yorgun bir hal aldığından köye birkaç dinlenme ile varabildik. Köyün girişinde Yakar hoş geldin, Yakar enişte hoş geldin diye babama köyümüzün insanları selam veriyorlardı, sohbet ediyorlardı, babamı beklemedik hem yorulmuş bitap düşmüştük, eve doğru devam ettik babam da arkamızdan geliyordu, eve girmiştik malzemeleri indirdik eve çıkardık, ev iki katlıydı evin girişinde avul, odunluk, Meydanlık vardı. merdivenlerden yukarı doğru eve çıkıyorduk, Tayahmet dedem bizden önce gelmiş avulda bir şeyler yapıyordu. Dedemin hep işi ayrıdır sabahtan küreğini alır omzuna ağaçları suvarmaya, bahçeleri suvarmaya giderdi. Dede yardıma gelelim mi diye bağırdık yok oğul küreğin sapı kırıldı, küreği yaptım yukarı geliyorum dedi gerçi gidecek te halimiz kalmamıştı zamanda vardı ezana herkes bir yere kıvrılmış yatmışlar uykuya dalmışlardı, babam ise hemen mutfağa girdi. Hazırlıklara yardım ediyordu. O anda hazırlıkları göremedim babam Ahmet kalk oğlum iftar zamanı hoca ezan okuyacak kalk oğlum dediğini duydum sızlanarak kalktım demek ki çok yorulmuştuk. Yüzümüzü yıkamaya giderken Köy imamı da Akşam ezanını okumaya başlamıştı. Hemen sofraya oturduk herkes yerini almıştı. Çorbalar içilip, yemek sırası gelince İbrahim isimli küçük kardeşim her gün her gün patlıcan yemeği biraz da karpuz yiyelim dedi ve oradakileri kırdı geçirdi tatlı tatlı gülümsemeler o zamanlar çok küçük olduğundan oruç tutmuyordu, demek ki vermediler herkes ile birlikte yensin diye, yemekler yendi, karpuzda yendi, çaylar içildi, sahur zamanı hemen oluyordu, oruç tutacaklar kalkıyordu, gün uzun kalkmam diyen çıkmıyordu hem sıcak günde susuzluk ve açlık en üst düzeye ulaşıyordu o yüzden herkes sahura (temşüte) kalkıyordu, Anneannem hiç yatmıyor muydu. Uyumuyor muydu. gözlemeler hazırlanıyordu, pestiller, çay biz kalkıp sofraya oturunca hemen kapışığınan yiyorduk, büyüklerimiz acele etmeyin hızlı yemeyin midenize oturur diyorlardı. Çankırı aklıma geldi sahurda yemek yiyorduk. Köye geldiğimiz ilk günde sahurda gözleme ekmeği yaptılar. Yedik güle oynaya misali tam sofra kalkacak ben anneme yemek ne zaman yiyeceğiz dediğimi hatırlıyorum. Annem ise gözleme tok tutar, köyümüzde genellikle gözleme yapılır denilse de o gün (ilk gün) inat ettim yemekte yedim sahurda ertesi günü hem susamıştım hem de daha çok acıkmıştım. Bende alışmıştım sahurda gözleme pestil hoşafı çay içmeyi, sabah olmuştu her geçen gün işler bitiyor mahsulü yerine yerleştirmenin heyecanını yaşıyorduk, babamın işleri nedeniyle Çankırı’ ya dönmüştü.
O sene Ramazan Bayramını köyde geçirmiştik Tayahmet dedem Fadime ve çocukları ramazanda sıkıntılar çektiler Bayramı da burada geçirsinler demiş anneanneme, anneannemde anneme söylemiş ve köyde kaldık. Bayram namazına katıldık camii çıkışında herkes halka gibi oluyordu. Camiden çıkan bayramlaşarak sıra oluyordu halkalar birbirinin içerisine sığmıyordu. Bayramlaşan köyümüz insanları, gurbetten gelenler, misafirler kalabalık bir ortam olmuştu. İmam efendi bayramlaşma bitince dualar okundu. Herkes tatlı bir sevinçle evlerine doğru yöneldi. O anki kalabalığı şuan festivallerde görüyoruz ancak.köyde öyle Çankırı’ daki gibi 3 gün bayram olmuyor 1. gün herkes evlerde bayramlaşma yapıyordu, 2. günler ise işleri olan yine bahçelere, tarlalara gidiyorlardı. Birkaç gün geçmişti bayram da bitmiş bahçelerde işlerimiz bizleri bekliyordu, hani evdekiler bizlere getir götür işleri veriyorlardı yine öyle bir gün amaç iş yapmak getirip götürmek değildi, bizim için bir oyun içinde geçiyordu günlerimiz çocuk çoktu 15-20 çocuk var merkebe binme sırasıyla oluyordu, bahçede çalışıyorduk safiye teyzem köye kim gider diye sordu. Yoğurt almayı unutmuşlar Teyzemin kızı Türkan benim köye gitmem lazım dedi ve ikimizi köye gitmek için merkebide aldık yanımıza tembihliyorlardı kızı bindir sende ipinden çekersin diye içimden söyleniyordum.ya böyle bir şey olurmuydu. Bir taraf tanda ne getireceğimizi söylüyorlardı, yoğurt gelecek yoğurdun içinden biraz alınacak süt kaynatılacak süt soğuyunca parça yoğurdu mayalayıp üzerine bir şeyler örtüp gelecektik, bahçeden Teyzemin kızını Türkan’ı merkebe bindirdiler. Bende hayvanın yularından çekiyordum. Bahçeden az biraz uzaklaşmıştık, Aklıma bir fikir geldi dedim Türkan’ a yuları uzattım eline al bunu dedim. Sen köye git işleri yap gel ben seni burada beklerim ben niye boşuna yürüyeyim dedim. Ya saçmalama ben yalnız gidemem o zaman biraz sen bin biraz ben bineyim dedim o da tamam dedi. Nasıl değişiklik yapacaktık 100 e kadar adım sayıp yer değiştiriyorduk, böylece köye gelmiştik, ama yapacağımız işi unuttuk hem teyzemin kızı hem ben ne yapacağız şimdi diye kös kös birbirimizin yüzüne baktık sonra dedim demesine yoğurdu kaynatacaksın süte dökeceksin dedim. Teyzemin kızı yoğurt kaynamaz tersi olması lazım dedi. Sen kızsın mutfak sana yakışır ne istersen öyle yap dedim. Mutfaktan dışarı çıktım. Teyzemin kızı ara sıra bana soruyor süt kaynadı ne yapacağım dedi bende soğumaya bırakacaksın dedim. Ayırdın mı yoğurttan bir parça süt soğuyunca içine katacaksın dedim öylede yaptı sonra üzerine kalınca örtüler örtüp uyuttuk. Ama gel gelelim tarlaya gidince neler olup biteni anlatmış benimle dalga geçtiler yoğurt kaynar mı diye bir araya geldiğimizde de hep aynı hikayeyi konuşur dururuz akşam eve geldiğimizde yoğurt taş gibi olmuş evdekiler acemi şansı diye geçiştirdiler. Ne güzel günlerdi o anlar
Köyde Anneanneme sorardım Ramazan ayında köyümüzde burada geceleri köy halkını uyarmak için davul çalınmaz mı maniler söylenmez mi diye, Davul yoktu köyümüzde ama Soğbabam Tümbek çalardı Köyümüz insanının hem tömbeki çalarak hemde ilahi söyleyerek uyandırırdı, sahura (Temşüte ), Köyümüz insanlarını kaldırmak için Soğbabam (İsmail GÖKTOPRAK) çaldığını, yaşlı olduğundan Tayahmet deden çalardı köyün her tarafını gezerdi, Tömbeki herkese verilmezmiş köy hocası kimse o çalarmış dediğini duydum, Soğbabamdan sonra Anneannem, Safiye teyzem ve Annem Fatma YAKAR’ ın anlatımıyla; Şükrü BALKAN hoca, Şarklı’ lı Mehmet Hoca, Cafer SARAÇOĞLU Hoca köyde tömbeki çalarak sahura kaldıran hocalar olduğunu hatırında kaldıkları kadar söylediler ayrıca teyzemin oğlu Bilal köyümüzde Tümbek’ in olduğunu ve çocukluğunda kendisinin de çaldığını söyledi, tömbekinin çubuğunun kalın tarafı ile vurduğunu ses daha çok çıktığını, hatta bir gün tufan yağmur sel birbirini götürüyormuş ekinler o sene tufandan selden yan yatıp mahsul alamadıklarını ve köyümüz insanlarının o gün çok yorgun bitap düştüğünü söyledi. sahura kalkacak köyümüz insanlarının çok yorgun olduklarından dolayı herkesi uyanıncaya kadar evinin ışığı yanıncaya kadar Bilal ve O yaşlardaki arkadaşlarının tömbeki çaldığını anlattı.
Neydi o günler kimler geldi kimler geçti o günlere geri dönüp bakınca şimdilerde köye gidiyoruz ama evden geri dönüyoruz, ne bağa, ne bahçeye, ne de tarlaları gidiyoruz, evde takılıp kalıyoruz. bir sofraya sığıyoruz hatta boşluklarda kalıyor sofrada bazen seslerin yankılanması ile kalabalığın sesleri çınlatması seslerin gelmesi gibi anımsamak istiyorum ama boş ve hayal, aradan geçen zaman bizlerden neler alıp gitmişti. Saygı ve Selamlarımla sürçülisan ettiysem affola.
18/07/2013
Ahmet YAKAR
Dostlarla elele hep birlikteliğe
TÖMBEKİ HAKKINDA:
KAYNAKÇALAR:
Anneannem; Safiye GÖKTOPRAK
Annem : Fatma YAKAR
Teyzem : Safiye GÖKTOPRAK
Emine Teyzemin Oğlu : Bilal TERCAN
Ramazan ayında Alpsarı köyümüzde oruç ekin biçme zamanına denk geldiği günlerdi bizlerde çocuktuk 12-13 yaşlarında ya vardık ya yoktuk, tamda hatırlayamıyorum. Yani küçüktük bunu biliyorum. Hasat zamanıydı, eskiden tarla ile köy arasına ulaşım at arabalarla, merkeplerle yapılıyordu, kimi zamanda yaya gidilip geliniyordu evdekiler bizleri ya tırmık çekme işleri yapıyorduk, ya getir götür işleri ile uğraşıyorduk, o gibi işlerde kullanıyorlardı. Ramazan dolayısıyla da hem de oruç tutuyorduk öğlen sıcağında dere kenarında ağaç altında gölgeleniyorduk, sıcak geçmesin diye de çayda kafaları yıkıyorduk, ferahlıyorduk, akşam olmak bilmiyordu günler çok uzundu, bazen hevesleniyoruz tarlada zaman geçmesi için tırpanları elimize alıyorduk deneme yapıyorduk ekinleri biçerken sanki tırpan bıçağına bir şey olacak diye de korkuyorduk, ha oluyor ha gayret diye büyüklerimiz korkmayın ahenkle savurun ama birbirinize de fazla yaklaşmayın diye sesleniyorlardı. Ekini bizler karışık düzende biçiyorduk onlar isi ayaklarına ayak yapıp biçiyorlardı büyüklerimizin biçtiği tutam tutam oluyordu, bizlerde böyle biçmek istiyoruz dediysekte önce tırpan tutup sallamayı öğrenin diye gülüyorlardı. Kalabalıktık, kardeşler, eşleri, kardeş çocukları hep köydeydik, işler için yardıma gelmiştik birden işlerin içerisinde kendimizi bulduk, kimi ekin tarlalarına kimide bahçelere gidiyorduk herkes imece bir biçimde çalışıyorduk. O sene ekin tarlası şuan barajın olduğu bölgedeydi, yüksekçe tepenin üzerindeydi, rüzgar estimi serinlerdik. Sıcak esse de, köy önlerinde ise bahçelerde domates, biber, salatalık, fasulye, patates gibi mahsullerde olurdu. Bahçelere de kadınlar, kızlar giderlerdi yorucu günün ardından Akşama doğru herkes eve gelirdi, eve gelirken herkes bir eşya alırdı, bizlere düşen eşyalar anadut, tırmık gibi aletleri bize verirlerdi, tırpanı vermezlerdi, çok hareketli olduğumuzdan yolda giderken şaka yaptığımızdan bir sakatlık olmasın diye bizlere çocuklara vermezlerdi. Herkes yorgun argın eve atarlar kendilerini kimileri zaman daraldı mı der; kimileri ise saat kaç, kaç dakika kaldı gibisine söylenirlerdi, sorarlardı.3-4 sofra hazırlanırdı, herkes yaşıtının bulunduğu sofraya diz kurarak veya bağdaş oturarak yerini alırdı. Bizler hep Tayahmet dedemin yanına otururduk, kendisi çağırırdı Seyfullah - Ahmet yanıma gelin diye seslenirdi, hemen bulunduğumuz sofradan kalkar Tayahmet dedemin bulunduğu sofraya giderdik yanına kıvrılıp otururduk, sıkışırdık, eskiden herkese ayrı tabak yok ortada büyük bir çorba kasesi, yemekler büyük kaplarda gelirdi, çalardık kaşığı çorbaya hani dibide ne tatlı olurdu, üzerine peynirde ekilince, kapışığınan yenirdi yemekler, yine bir ramazan günü yoğun çalışıyorduk, şuan Kayseri’ de bulunan Hasan ÇELİKEL enişte bir buz gibi su olsa da dedi. Demek ki yanmış yüreği, Eşi Ayşe teyzem ise ne yapacaksın su içip orucunu mu bozacaksın 61 i yersin bak diye söylenirken rahmetli Babam İsmail YAKAR elinde eşyalar ile Çankırı’ dan tarlaya çıkageldi. Yükü de ağırdı, yardım edelim dedik ben ve Seyfullah ağır olduğu için kendisi taşımak istedi 5-10 metre sonra üç ağaçtan gölgelik yaptığımız yere geldi ve oraya eşyaları koydu. büyük bir termosa buz koymuş köye gelinceye kadar su buz gibi olmuş, köye gidecektim dediler araçtakiler sizinkiler az ötede çalışıyorlar deyince Araçtakiler bizde o tarafa gidiyoruz istersen senide götürelim demişler. Hasan eniştemde ya bacanak getirdiğin soğuk su ile bir yüzümü yıkayayım dedi. Annem eniştem de az önce buzlu bir su olsa da yüzümü yıkasam serinlesem diyordu demesine söz bitmeden sen çıkageldin dedi. Rahmetli babam ya bacanak bak sana karpuzda aldım. Akşama yeriz serin serin diye gülüştüler. Hani karpuzda yeni yeni çıkmış köye de yeni gelmeye başlamıştı. İşlerin çokluğundan Çankırı’ ya alış-verişe gidemiyorduk yağmur gelmeden, afat olmadan mahsulü yerine koymak istiyorduk, O gün babam gelmişti çuvallar dolusu malzemeler ile o gün ki işleri yoluna koyduk yapılacak işler de azaldı babamın getirdiği eşyaları merkebe yüklediler. Bugün merkebe binemeyecektik yükü çoktu, köydeki eve doğru yola çıktık, konuşacak çok şey vardı. Babam ile hasret gidermek neler yaptığımızı anlatmak istiyorduk, ama herkesin ağzı kurumuş yorgun bir hal aldığından köye birkaç dinlenme ile varabildik. Köyün girişinde Yakar hoş geldin, Yakar enişte hoş geldin diye babama köyümüzün insanları selam veriyorlardı, sohbet ediyorlardı, babamı beklemedik hem yorulmuş bitap düşmüştük, eve doğru devam ettik babam da arkamızdan geliyordu, eve girmiştik malzemeleri indirdik eve çıkardık, ev iki katlıydı evin girişinde avul, odunluk, Meydanlık vardı. merdivenlerden yukarı doğru eve çıkıyorduk, Tayahmet dedem bizden önce gelmiş avulda bir şeyler yapıyordu. Dedemin hep işi ayrıdır sabahtan küreğini alır omzuna ağaçları suvarmaya, bahçeleri suvarmaya giderdi. Dede yardıma gelelim mi diye bağırdık yok oğul küreğin sapı kırıldı, küreği yaptım yukarı geliyorum dedi gerçi gidecek te halimiz kalmamıştı zamanda vardı ezana herkes bir yere kıvrılmış yatmışlar uykuya dalmışlardı, babam ise hemen mutfağa girdi. Hazırlıklara yardım ediyordu. O anda hazırlıkları göremedim babam Ahmet kalk oğlum iftar zamanı hoca ezan okuyacak kalk oğlum dediğini duydum sızlanarak kalktım demek ki çok yorulmuştuk. Yüzümüzü yıkamaya giderken Köy imamı da Akşam ezanını okumaya başlamıştı. Hemen sofraya oturduk herkes yerini almıştı. Çorbalar içilip, yemek sırası gelince İbrahim isimli küçük kardeşim her gün her gün patlıcan yemeği biraz da karpuz yiyelim dedi ve oradakileri kırdı geçirdi tatlı tatlı gülümsemeler o zamanlar çok küçük olduğundan oruç tutmuyordu, demek ki vermediler herkes ile birlikte yensin diye, yemekler yendi, karpuzda yendi, çaylar içildi, sahur zamanı hemen oluyordu, oruç tutacaklar kalkıyordu, gün uzun kalkmam diyen çıkmıyordu hem sıcak günde susuzluk ve açlık en üst düzeye ulaşıyordu o yüzden herkes sahura (temşüte) kalkıyordu, Anneannem hiç yatmıyor muydu. Uyumuyor muydu. gözlemeler hazırlanıyordu, pestiller, çay biz kalkıp sofraya oturunca hemen kapışığınan yiyorduk, büyüklerimiz acele etmeyin hızlı yemeyin midenize oturur diyorlardı. Çankırı aklıma geldi sahurda yemek yiyorduk. Köye geldiğimiz ilk günde sahurda gözleme ekmeği yaptılar. Yedik güle oynaya misali tam sofra kalkacak ben anneme yemek ne zaman yiyeceğiz dediğimi hatırlıyorum. Annem ise gözleme tok tutar, köyümüzde genellikle gözleme yapılır denilse de o gün (ilk gün) inat ettim yemekte yedim sahurda ertesi günü hem susamıştım hem de daha çok acıkmıştım. Bende alışmıştım sahurda gözleme pestil hoşafı çay içmeyi, sabah olmuştu her geçen gün işler bitiyor mahsulü yerine yerleştirmenin heyecanını yaşıyorduk, babamın işleri nedeniyle Çankırı’ ya dönmüştü.
O sene Ramazan Bayramını köyde geçirmiştik Tayahmet dedem Fadime ve çocukları ramazanda sıkıntılar çektiler Bayramı da burada geçirsinler demiş anneanneme, anneannemde anneme söylemiş ve köyde kaldık. Bayram namazına katıldık camii çıkışında herkes halka gibi oluyordu. Camiden çıkan bayramlaşarak sıra oluyordu halkalar birbirinin içerisine sığmıyordu. Bayramlaşan köyümüz insanları, gurbetten gelenler, misafirler kalabalık bir ortam olmuştu. İmam efendi bayramlaşma bitince dualar okundu. Herkes tatlı bir sevinçle evlerine doğru yöneldi. O anki kalabalığı şuan festivallerde görüyoruz ancak.köyde öyle Çankırı’ daki gibi 3 gün bayram olmuyor 1. gün herkes evlerde bayramlaşma yapıyordu, 2. günler ise işleri olan yine bahçelere, tarlalara gidiyorlardı. Birkaç gün geçmişti bayram da bitmiş bahçelerde işlerimiz bizleri bekliyordu, hani evdekiler bizlere getir götür işleri veriyorlardı yine öyle bir gün amaç iş yapmak getirip götürmek değildi, bizim için bir oyun içinde geçiyordu günlerimiz çocuk çoktu 15-20 çocuk var merkebe binme sırasıyla oluyordu, bahçede çalışıyorduk safiye teyzem köye kim gider diye sordu. Yoğurt almayı unutmuşlar Teyzemin kızı Türkan benim köye gitmem lazım dedi ve ikimizi köye gitmek için merkebide aldık yanımıza tembihliyorlardı kızı bindir sende ipinden çekersin diye içimden söyleniyordum.ya böyle bir şey olurmuydu. Bir taraf tanda ne getireceğimizi söylüyorlardı, yoğurt gelecek yoğurdun içinden biraz alınacak süt kaynatılacak süt soğuyunca parça yoğurdu mayalayıp üzerine bir şeyler örtüp gelecektik, bahçeden Teyzemin kızını Türkan’ı merkebe bindirdiler. Bende hayvanın yularından çekiyordum. Bahçeden az biraz uzaklaşmıştık, Aklıma bir fikir geldi dedim Türkan’ a yuları uzattım eline al bunu dedim. Sen köye git işleri yap gel ben seni burada beklerim ben niye boşuna yürüyeyim dedim. Ya saçmalama ben yalnız gidemem o zaman biraz sen bin biraz ben bineyim dedim o da tamam dedi. Nasıl değişiklik yapacaktık 100 e kadar adım sayıp yer değiştiriyorduk, böylece köye gelmiştik, ama yapacağımız işi unuttuk hem teyzemin kızı hem ben ne yapacağız şimdi diye kös kös birbirimizin yüzüne baktık sonra dedim demesine yoğurdu kaynatacaksın süte dökeceksin dedim. Teyzemin kızı yoğurt kaynamaz tersi olması lazım dedi. Sen kızsın mutfak sana yakışır ne istersen öyle yap dedim. Mutfaktan dışarı çıktım. Teyzemin kızı ara sıra bana soruyor süt kaynadı ne yapacağım dedi bende soğumaya bırakacaksın dedim. Ayırdın mı yoğurttan bir parça süt soğuyunca içine katacaksın dedim öylede yaptı sonra üzerine kalınca örtüler örtüp uyuttuk. Ama gel gelelim tarlaya gidince neler olup biteni anlatmış benimle dalga geçtiler yoğurt kaynar mı diye bir araya geldiğimizde de hep aynı hikayeyi konuşur dururuz akşam eve geldiğimizde yoğurt taş gibi olmuş evdekiler acemi şansı diye geçiştirdiler. Ne güzel günlerdi o anlar
Köyde Anneanneme sorardım Ramazan ayında köyümüzde burada geceleri köy halkını uyarmak için davul çalınmaz mı maniler söylenmez mi diye, Davul yoktu köyümüzde ama Soğbabam Tümbek çalardı Köyümüz insanının hem tömbeki çalarak hemde ilahi söyleyerek uyandırırdı, sahura (Temşüte ), Köyümüz insanlarını kaldırmak için Soğbabam (İsmail GÖKTOPRAK) çaldığını, yaşlı olduğundan Tayahmet deden çalardı köyün her tarafını gezerdi, Tömbeki herkese verilmezmiş köy hocası kimse o çalarmış dediğini duydum, Soğbabamdan sonra Anneannem, Safiye teyzem ve Annem Fatma YAKAR’ ın anlatımıyla; Şükrü BALKAN hoca, Şarklı’ lı Mehmet Hoca, Cafer SARAÇOĞLU Hoca köyde tömbeki çalarak sahura kaldıran hocalar olduğunu hatırında kaldıkları kadar söylediler ayrıca teyzemin oğlu Bilal köyümüzde Tümbek’ in olduğunu ve çocukluğunda kendisinin de çaldığını söyledi, tömbekinin çubuğunun kalın tarafı ile vurduğunu ses daha çok çıktığını, hatta bir gün tufan yağmur sel birbirini götürüyormuş ekinler o sene tufandan selden yan yatıp mahsul alamadıklarını ve köyümüz insanlarının o gün çok yorgun bitap düştüğünü söyledi. sahura kalkacak köyümüz insanlarının çok yorgun olduklarından dolayı herkesi uyanıncaya kadar evinin ışığı yanıncaya kadar Bilal ve O yaşlardaki arkadaşlarının tömbeki çaldığını anlattı.
Neydi o günler kimler geldi kimler geçti o günlere geri dönüp bakınca şimdilerde köye gidiyoruz ama evden geri dönüyoruz, ne bağa, ne bahçeye, ne de tarlaları gidiyoruz, evde takılıp kalıyoruz. bir sofraya sığıyoruz hatta boşluklarda kalıyor sofrada bazen seslerin yankılanması ile kalabalığın sesleri çınlatması seslerin gelmesi gibi anımsamak istiyorum ama boş ve hayal, aradan geçen zaman bizlerden neler alıp gitmişti. Saygı ve Selamlarımla sürçülisan ettiysem affola.
18/07/2013
Ahmet YAKAR
Dostlarla elele hep birlikteliğe
TÖMBEKİ HAKKINDA:
KAYNAKÇALAR:
Anneannem; Safiye GÖKTOPRAK
Annem : Fatma YAKAR
Teyzem : Safiye GÖKTOPRAK
Emine Teyzemin Oğlu : Bilal TERCAN